Merhaba sinema avcıları! Bu yazıda, Mary Bronstein'in yönetmenlik koltuğuna oturduğu ve Rose Byrne'un başrolde olduğu If I Had Legs I’d Kick You filmini inceliyoruz. Bu psikolojik drama, izleyiciyi rahatsız edici ama bir o kadar da gerçekçi bir duygusal yolculuğa çıkarıyor. Filmin bu samimi ve cesur duruşu, onu 10 üzerinden 9 puanımızla 2025'in en çok konuşulan yapımları arasına sokuyor.
If I Had Legs I’d Kick You Konusu: Görünmez Yüklerin Altında Ezilmek
Film, kendisi de bir terapist olan Linda'nın (Rose Byrne) yavaş yavaş çöküşünü anlatıyor. Linda'nın hayatı, gizemli ve teşhis edilemeyen bir hastalığa sahip olan küçük kızı, duygusal olarak uzak kocası, kayıp bir yakını ve kendi terapistiyle giderek düşmanca bir hal alan seanslarıyla dört bir yandan kuşatılmış durumda. Başlangıçtaki yoğun yorgunluk, yavaş yavaş tam teşekküllü bir psikolojik kâbusa dönüşür. Filmin ismi de bu çaresizliği özetler nitelikte: "Eğer bacaklarım olsaydı, seni tekmelerdim." Gücü tükenmişken bile içinizde kıpırdayan o öfkeyi, o çırpınışı anlatıyor.
Filmin Güçlü Yönleri: Oyuncu Performansı ve Yönetmenlik
- Rose Byrne'un Unutulmaz Performansı: Rose Byrne, Berlin Film Festivali'nde En İyi Başrol Performansı Gümüş Ayı ödülünü boşuna almadı. Linda'nın suçluluk, öfke, çaresizlik ve bitkinlik dolu dünyasını o kadar gerçekçi yansıtıyor ki, karakterin acısını adeta içinizde hissediyorsunuz. Performans o kadar ham ve duygusal olarak yüklü ki, izlemesi neredeyse acı verici bir deneyime dönüşüyor.
- Anneliğin Vücut Korkusuna Dönüşümü: Film, tek bir jenerik korku sahnesi olmamasına rağmen, anneliği bir "vücut korkusu" (body horror) temsiline dönüştürüyor. Kaygı, uykusuz geceler, sonsuz doktor randevuları ve çocuğunuzla ilgili içinizi kemiren o sürekli korku... Film, bu "görünmez" yükleri somut bir korku unsuru haline getirmeyi başarıyor.
- Gerçekliği Sorgulatan Anlatım: Yönetmen Mary Bronstein, filmi öyle bir şekilde çekiyor ki, Linda'nın zihninin mi yoksa gerçekliğin mi çöktüğünden asla emin olamıyorsunuz. Dairenin tavanındaki imgeler gibi sahneler, izleyiciyi sürekli bir belirsizlik içinde tutarak, karakterin içsel kaosuna ortak ediyor.
Filmin Zayıf Yönü: Seyirciyi Zorlayan Belirsizlik
Filmin en belirgin handikabı, izleyiciyi yorabilen kasıtlı belirsizliği. Bazen sadece "Gerçekte ne oldu?" sorusunun yanıtını bilmek istiyorsunuz. Ayrıca, bu film kesinlikle herkese hitap etmiyor. Özellikle, bu tür bir ezici kadın yorgunluğunu birebir yaşamamış veya bir yakınında gözlemlememiş izleyiciler, filmin derinliklerine inmekte zorlanabilir. Zaten filmin de devasa bir kitleye ulaşmak gibi bir derdi yokmuş gibi hissediliyor; o, bu ağırlığı çoktan omuzlarında hissedenler için yapılmış bir film.
Seyirci ve Eleştirmen Görüşleri
Film, eleştirmenler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Rotten Tomatoes'ta %94 gibi olağanüstü bir eleştirmen puanı alan film, IMDb'de ise 4.800 kullanıcıdan 6.9/10 puan topladı. A24'ün klasik bağımsız film modeline uygun olarak düşük bir bütçeyle çekilen filmin 1.2 milyon dolar gişe hasılatı, niş bir sanat eseri olduğunu doğruluyor.
Sonuç: İzlemeli misiniz?
If I Had Legs I’d Kick You, kolay bir izlence değil; duygusal olarak yorucu ve üzerinde düşündüren bir deneyim. The Babadook filminin annelik ve travma temsilini andıran bu yapım, izleyicisinden cesaret ve duygusal bir yatırım bekliyor.
Eğer siz de insan psikolojisinin karanlık dehlizlerine inmeye, olağanüstü oyunculuk performansları görmeye ve rahatsız edici ama dürüst hikayeler dinlemeye hazırsanız, bu film sizin için kaçırılmaması gereken bir başyapıt. Ancak, ruh halinizi yükseltecek, hafif bir film arıyorsanız, bu filmi izlemek için doğru zaman olmayabilir.
Peki ya siz? If I Had Legs I’d Kick You'yu izlediniz mi? Sizi en çok etkileyen sahne hangisiydi? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın! Ayrıca, bu yoğun deneyimin ardından hafifletebileceğim bir sonraki film öneriniz var mı? Önerilerinizi duymak için sabırsızlanıyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder